SON DAKİKA
Müslümanlar “Mağlubiyet Psikolojisi”ni yenmek mecburiyetindedir
Siyami Akyel / Milli Gazete
Peygamber Efendimiz (s.a.v), Müslümanların istiklâl ve hâkimiyeti tesis
ile âleme nizam ve adalet dağıtmak için “Hicret”le birlikte Medine’de
“İslâm Devleti”ni kurmuştur.
Bu devlette diğer
unsurlar bulunmasına rağmen yetki Peygamberimize; hâkimiyet, adaleti
tesis edecek olan Müslümanlara teslim edilmişti. Böylece İslâm’ın
üstünlüğüne ilâveten, izzet üstünlüğü de devlet eliyle Müslümanlara
verilmişti
Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz
(s.a.v)’e hitâben: “Biz sana bu kitabı hak bilgiler (kurallarla dolu
olarak) indiriyoruz ki; insanlara hükmedesin. Sakın bozgunculara yüz
verme!..” ve başka bir ayette, “Biz Resullerimizi beyyinelerle
(donatarak) göndeririz ve onlara Kitap (la beraber) Mizân (usul)
indiririz ki; insanlar adaleti ayakta tutsun… Demiri de indirdik; onda
ağır tehlikeyle birlikte insanlığa faydalar var; esasen, Allah ve
Resulüne dolaylı olarak kimin yardımcı olacağı bilinsin: Allah
izzetlidir, güçlüdür…” buyrularak adaleti sağlamak ve Müslümanların
izzetlerini korumak için devletin ne kadar önemli olduğunu
belirtilmiştir.
Bu yüzdendir ki Müslümanlar
tarih boyunca “i’lây-ı kelimetullah” için çalışmış ve bunda da muvaffak
olmuşlardır. Bazen bir bölgeyi, bazen bir coğrafyayı, bazen de
Osmanlılar gibi dünyanın üçte birini hâkimiyetleri altına alarak adaleti
tesis etmişlerdir.
Daha Peygamber Efendimiz (s.a.v)
hayattayken antlaşmayı bozan Yahudi kabileler “Beni Kureyza, Beni Nadr
ve Beni Kaynuka”ya hadleri bildirilmiş, bir kısmı da sürgün edilmiştir.
Yine Hazreti Ömer (r.a) zamanında “Ecnadeyn Savaşı”yle Bizans’ın
elinden Kudüs alınmış; “Kadisiye ve Nihavend Savaşları”yla İran’daki
“Sasani İmparatorluğu” yerle bir edilmiştir.
Dört Halife dönemi ve sonrasında önemli başarılar elde eden Müslümanlar,
7.’inci yüzyılda Afrika’nın tamamını ele geçirmiş, 9.yüzyılda
Türkistan’a kadar ulaşmışlardır. Karahanlılar’ın İslâm’ı kabulüyle
Türkler, İslâm’la şereflenmiş; kurdukları devletlerle adaleti tesis
etmişlerdir.
Selçuklular döneminde Bizans’ın bozguna
uğratılarak Anadolu’nun kapılarını açan Türkler, Osmanlılar döneminde üç
kıtaya hâkim olmuşlardır.
Bütün bu tarihi malumatı niçin
veriyorum Elbette, Müslümanların tarihte ne kadar büyük olduklarını,
İslâm’ın üstünlüğünün yanında Müslümanların da izzet üstünlüğünü sürekli
ellerinde tuttuklarını hatırlatmak için.
İslâm
tarihinde sürekli yöneten konumda olan, dünyanın tamamına olmasa da en
azından bir bölümüne adalet dağıtan bu necip İslâm milletinin, bugün
“Mağlubiyet Psikolojisi”nin esiri olması hepimizi derinden yaralıyor.
Osmanlı devletinin son yıllarında başlayan Mağlubiyet Psikolojisi,
bugün hâlâ devam etmektedir. Bu sadece Türkiye için değil, bütün bir
İslâm ümmeti için geçerlidir.
Osmanlı
Devleti’nin yıkılış yıllarında batıcılık cereyânının olduğu görülür. Bu
etkiyle batının bilimdeki terâkkisi örnek alınmış, buna mukâbil batının
dini referansları alınmamıştır. Çünkü: Osmanlı, şer’i bir devlet
olduğundan din devlet eliyle korunmuş, dinde reforma izin verilmemiştir.
Ancak Cumhuriyet’le birlikte batıya karşı kompleksin bir tezahürü
olarak dinde reform düşüncesi ortaya çıkmıştır.
Muazzam Osmanlı Devleti’nin yıkılıp, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulması süreci çok sancılıdır. Yeni kurulan düzen/sistem kendini kabul
ettirmek için bin bir türlü yola başvurmuştur. Ama tarihin hiçbir
döneminde geçmişini yok sayma bu denli feci olmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, sadece Osmanlı Devleti’nin mirası
reddedilmemiş, aynı zamanda 1400 yıllık süregelen İslâm mirası da
reddedilmiştir. Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924), Şer’iyye ve
Evkaf’ın Kaldırılması (3 Mart 1924), Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart
1924), Şapka ve Kıyafet İnkılâbı (25 Kasım 1925), Laiklik (1928),
Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik (26 Aralık 1925 - 26 Mart 1931),
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması, Medreselerin Kapatılması
(1924), Harf Devrimi (1 Kasım 1928), Aşar Vergisinin Kaldırılması (17
Şubat 1925), Mecelle’nin kaldırılıp (1926) yerine batıdan ithal Anayasa
yapılması gibi uygulamalar tamamen binlerce yıllık İslâm geleneğinin
reddidir.
Tüm bu devrimlerle İslâm ve Ehl-i Sünnet
Müslümanlığı korumasız kalmıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti,
Anayasa’dan “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslâm’dır” maddesini dahi
çıkartmıştır. Devletin dine mesafeli ve tavırlı bulunduğu bir dönemde
dinde reformist bir güruh türemiştir. Bunun zeminini yeni kurulan sistem
hazırlamıştır.
Tanzimat’la birlikte batıya
dönük olan yüzümüz Cumhuriyet’le birlikte batıya hayranlığa dönüşmüştür.
Yaklaşık 150 yıldır İslâm coğrafyası buhran içinde ama 1438 yıllık
geçmişimizin 150 yılı hariç yöneten, adalet dağıtan bir güçtük. Buna
rağmen bu “Mağlubiyet Psikoloji”si neden Çünkü, Osmanlı Devleti yıkılalı
Müslümanları himâye edecek, adalet dağıtacak başka bir güç yok.
Dünya Müslümanlarının örnek alacağı, güveneceği, adalet dağıtacak, iki
Müslüman devlet birbiriyle savaştığı zaman aralarını düzeltecek, biri
diğerine saldırmakta diretirse ayet gereği adaleti sağlayacak bir devlet
yok. Müslümanlar arasındaki çekişmeye müdâhale etmek, Yahudi ve
Hıristiyan devletlerin insafına kalmış.
Son 150
yıllık buhranlı döneme rağmen Müslümanlar, yine eski günlerine
dönebilirler. Bunun birinci şartı “Mağlubiyet Psikolojisi”nden
kurtulmaktır. Bunun için de Allahü Teâlâ’nın “Külli iradesi”ni aslâ
unutmamalıyız.
Bugünkü Müslümanlar, cüz’i
iradeleriyle bazı şeyleri başarmak istiyor. Batıl ideolojiler ise her
tarafı kuşatmış, hareket alanı bulamıyor. Böyle olunca da “Amerika
yenilmez”, “İsrail’le baş etmek mümkün değil” zehâbına kapılıyor. Oysa
İslâm’da ümitsizliğe düşmek yoktur. Hicr Suresi’ndeki “De ki, Rabbinin
rahmetinden, hak yoldan sapanlardan başka kim ümit keser ki” ayeti
ümitsizliğe düşmeyi yasaklamıştır.
Bizim görevimiz çalışmak,
zaferi verecek Allah (c.c)’tır. Sel felaketi, deprem, kasırga, salgın
hastalık, iç karışıklık gibi aklımıza gelmeyecek, cüz’i irademizi aşan
bir binbir türlü yollarla da olsa Rabbimiz güçlü görünen kavimleri
dağıtır. Ad, Semud, Lut kavimlerinin helâkı bunlara misaldir.
Mağlubiyet Psikolojisi’nden kurtulmamızın anahtarı, İsra Suresi’nin
81’inci ayetindeki şu emirde saklı: “Yine deki ki: Hak geldi, bâtıl zâil
oldu! Şüphesiz ki bâtıl, yok olmaya mahkumdur.”
Merhum Necmettin Erbakan Hoca tarafından kurulan ve 12 Ocak 1973’teki
ilk sayısında “Yahudi Kongresi”ni eleştirebilen; logosuna “Hak geldi
bâtıl zâil oldu” ayetini yazan bir gazete ve ona inanmış okurlar elbette
“Mağlubiyet Psikolosi”ni yenmişlerdir.
İşte bunun için buradayım.
Tweet
Tarih: 07.11.2016 15:15