Siyami Akyel/Milli Gazete
(O) Sayılı günler(dir)! Sizden her kim hasta olur veya seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun! Oruç tutmaya gücü yetmeyenlerin bir yoksul doyuracak kadar fidye vermeleri lazım gelir. Kim gönlünden koparak (fidyeyi daha çok vermek gibi) bir hayır işlerse o, kendisi için daha hayırlı olur. Ama bilseniz, oruç tutmanız sizin için en hayırlıdır.
(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur’an insanlara bir hidayet ve hakka ulaştıran, hakla bâtılı ayıran açık ayetler halinde bu ayda indirildi. İmdi sizden kim bu aya erişirse onun orucunu tutsun. Kim hasta olur veya seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (kaza etsin!). Allah size kolaylık diler; güçlük istemez (onun için hastalık ve sefer hallerinde orucu terk etmenizi mubah kılmıştır). Bu kolaylığı, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanımanız için meşru kılmıştır. Umulur ki, şükredersiniz” (Bakara Sûresi, 183-185).
Kur’an-ı Kerim’de Bakara Sûresi, 183-185’inci ayetlerde oruç/savm ibadetinin bizden önceki ümmetlere de farz kılındığı, bu ibadetin Ramazan ayına mahsus olduğu, hasta ve seferi olma halinde tutmamaya ruhsat olduğu, tutamadığı günlerin daha sonra sağlığa kavuştuğu ve seferin bittiği andan itibaren tutulması (kaza) gerektiği, eğer sağlığa kavuşmak mümkün değilse yani sürekli hastalık hali devam ederse tutamadığı günler için fakirlere fidye verilmesi gerektiği anlatılmaktadır.
Bakara Sûresi, 183-185’inci ayetlerin devamı 186-187’nci ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: “(Ya Muhammed) Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, (söyle) şüphesiz (bilsinler ki) ben yakınım. Dua edenin duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime uysunlar ve bana hakkıyla inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.
Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise (gibi)siniz. Allah, nefislerinize emniyet edemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi affetti. Şimdi onlarla cinsî münasebette bulunun ve Allah’ın sizin için takdir buyurduğunu isteyin. Hem sizce ta sabahın beyaz ipliği siyah iplikten seçilinceye kadar (yani gecenin siyah ipliğe benzeyen karanlığı gidip sabahın beyaz ipliğe benzeyen aydınlığı seçilinceye kadar) yiyip içmeye devam edin. Sonra orucu geceye dek tamamlayın. Ama siz, mescitlerde itikâf halindeyken onlarla cinsî münasebette bulunmayın. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır, onlara yaklaşmayın. İşte Allah, ayetlerini insanlara böyle açıklar ki, sakınıp korunsunlar” (Bakara, 183-187).
Bu ayet-i kerimelerde Allah-u Teâlâ’nın kullarına çok yakın olduğu, dua edenin duasına icabet ettiği, doğru yolu bulmak için Allah’ın davetine uyulması gerektiği bildirilmektedir. Yine Ramazan ayında meşru olanlar ve meşru olmayanların sınırlarından bahsedilmekte; oruç ibadetinin başlangıç ve bitiş sınırları, ibadete başlandıktan sonra nelere dikkat edilmesi gerektiği, ibadetin bitiminde yani yasakların kalkmasından sonra belirli zaman aralıklarında yasak edilen helallerin tekrar yapılabileceğinden bahsedilmektedir. Yani bu temel ibadetimiz hakkında tafsilatlı bilgiler verilmektedir.
Ramazan ayında oruç tutma hakkında Sünnet’ten delili ise Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in şu hadis-i şerifidir: “İslâm, beş esas üzerine bina edilmiştir (kurulmuştur). Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak, gücü yetenler için Beytullah’ı ziyaret etmek (hac etmek)” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesâi).
Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur” (Buhari, Savm 5) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), Ramazan orucunun fazileti hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, İman 28; Savm 6).
Peygamber Efendimiz (s.a.v) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. O kapıdan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdikten sonra kapı kapanır, artık kimse oradan giremez” (Müslim, Siyâm 166); “Oruç, sağlam bir kalkandır” (Tirmizi, Salât 433).