Avrupa Birliği kimine göre bir medeniyet, kimine göre Hristiyan kulübü. Kim ne düşünürse düşünsün tarih boyunca herkesin gözü bu kıtada olmuş. Avrupalılar’da uzun bir süreç sonunda kendi aralarında barış sağlamış ve huzurlu bir ortama erişmiş.
Türkiye’de ciddi anlamda 50 yıldır Avrupa’nın kapısında bekliyor kaba tabirle. Türkiye BRICS üyeliği de dahil olmak üzere birçok alternatifi değerlendirmiştir.
Geldiğimiz son durumda Türkiye’de yaşayan toplum kesimlerinin en büyük şikayetleri kötü ekonomi, adaletsizlik, doğa katliamı ve benzeri şeyler ve bunların düzelme ihtimalinin olmaması.
Türkiye’nin artık gideceği veya gitmesi gereken tek yerin Avrupa Birliği olduğunu anlamış olduğunun göstergesi son günlerde yapılan açıklamalar.
Ama artık eski Türkiye gerçekten yok. Eskiden aktif genç bir nüfusumuz vardı artık yok, eskiden tarım, hayvancılık, tekstil gibi kendine has güçlü sektörlerimiz vardı artık yok. Bu örnekleri uzatabiliriz. Buradan yola çıkarak sadece elimizde kalan tek güç olan ordumuza güvenerek Avrupa Birliği’ne gireceğimizi düşünüyorsak yanılıyoruz demektir.
Zaten mantalite olarak da onlardan farklıyız. Adamlar kurallar koymuşlar taparcasına kuralları uyguluyorlar, bizde de herkes koymuş olduğumuz kuralları çiğnemek için bin bir film çeviriyor; bunu da akıllılık ya da zekilik olarak lanse ediyor.