Eskiler tecrübelerine dayanak, gün, ay ve mevsimlerle ilgili birçok sistem üzerinden hesaplamalar geliştirmişler, bunun isminide “Eski Hesap” diye adlandırmışlar. Daha öncesinde Rumi Takvim kullanırken, yapılan “Eski Hesap” dilimleri, Miladi Takvime geçilmesinden sonra, bu mevsim hesaplamalarda Miladi Takvime göre 13 gün geriden alınarak hesaplamalar yapılır. Yani halk arasında “Eski Hesap” dendiği zaman bu günkü takvim gününden 13 geriden saymaktır.
Sitemizle özdeşleşen, “Gümüşhacıköy Sohbet Ve Anılar” ifadesinden anlaşılacağı üzere, Gümüşhacıköy ilçemizin eski kış günlerini, çocukluk anılarımı bildiğim, hatırlayabildiğim kadarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum. 45 – 50 yıl öncesi, kış aylarında kar yağdığı zaman, her yeri kaplar kar kalınlığı, diz kapaklarımıza kadar gelirdi. Mahalle aralarında bulunan ve her gün yanan fırınlarda, mahalle komşuları fırın keşik sırasına girer, keşiği gelen ekmek yapacak bayanlar, aldıkları sıraya göre zamanı geldiği zaman evlerinin ihtiyacı olan ekmeklerini 10-15 ev halkına yetecek şekilde yapar ve evde stoklarlardı. Ekmek yaptıkları fırına kira bedeli olarak yaptıkları ekmekten bir tanesini fırın sahibine verirler.
Yine bahsettiğimiz tarihlerde televizyon çok yaygın olmadığı gibi, televizyonsuz günleri de çok iyi hatırlamaktayım, komşular uzun kış gecelerinde bir birlerine misafirliklere gider, yanlarında ikramlar götürürler beraberce yenilir içilir sohbet edilir, soba üzerinde yapılan kışlık kuruyemişlerin yanında, yazın kaklanarak kurutulan meyvelerin hoşaflarını kuru yediğimiz gibi, suda şerbet ile kaynatılarak kompostolarını büyük bir zevkle içerdik. Uzun kış gecelerinde komşuluk ilişkileri daha fazla olur, nerede ise her akşam bir komşunun evinde misafirlik için gidilir, bazen birkaç komşu birlikte misafirlik için aynı evlerde toplanır, evin büyükleri bir oda da, çocukları başka bir odada çeşit, çeşit oyunlar oynadığı gibi çocuklar gece misafir olduğu evin çocukları ile dışarıda kar oynayarak geçirir ve buna diğer komşu çocukları da katılırdı.
Yine bu kış günlerinden anılarımızda kalanlar arasında, kar yağdığı zaman birkaç gün yerlerde oluşan karın sertleşmesi ve kızak kaymak için akşamdan su dökülerek ertesi gün buz tutan yerde çocuklar kızak kayarlardı. Bizim çocukluk dönemimizde kızaklar yapılır, kızağın altına pencere kapaklarında kullanılan balık sırta demiri yerleştirilerek kızağın iyi kaymasına sağlar, kızak kayacak yere gittiğin zaman, eline aldığın kızağı hız alarak yere vurduğun gibi üstüne oturur ve kızağın önünü tutarak, kızağa yön vermek için ayaklarını kullanmak insana büyük zevk verirdi. Mahalle aralarında çocukları kızaklarla kayabilecekleri yerlere doluşur. Kızak yarışları yapılırdı. O dönemlere ait başlı başına kızakla kayılacak yerler arasında, Adatepe mahallesi tarafında, eski askerlik şubesinin karşısında bulunan sokakta kızağı vurduğun zaman çay’ın üzerindeki köprüyü geçerek karşı sokağa geçerdik, Artıkabat mahallesinde ucuzun bayır denilen sokakta, yukardan kızağı vurduğun zaman kuruçayın üzerindeki köprüyü geçer karşıda bulunan çeşmenin yanına kadar giderdik, Ülkü ilkokulu önünde, kuruçayın kenarında, kızağı vurduğun zaman kuru çayın üzerindeki tahta köprüye kadar giderdik, eski haliyle Kökcü’nün Ali’nin evinin yanındaki kaldırım döşeli sokağın başından kızağı vurduğun zaman çayın üstündeki köprüden kayınpınarı çeşmesinin yanına kadar giderdik, Cumara camisi yanında bulunan sokağın başından kızağı vurduğun zaman, kabalak pınarına kadar kayardık, kızakları olanlar şanslıydı, kızakları olmayanlar arkadaşından emanet alarak kayardı. Birde kızak kayılarak alanlar oluştururken, her zaman olduğu gibi uyumsuz ve huysuz mahalle sekinlerinden bay ve bayanlar, kızakla kayılan yerlere soba külü dökerek eritir kayılacak alanları bozardı. O zamanlar eldivenler o kadar yaygın olmadığı gibi eldiven yerine ellerimize çorap takarak kartopu oynar, ellerimizi soğuktan korurduk.
Eskiler bilir bizim yörede kış aylarının en güzel yönü, bir yıl boyunca emek verilen, çileli bir mücadele sonucu hasadı yapılan tütünün satışının yapılmasıdır. Bilindiği üzere tütün yıl içinde Nisan ayından, Aralık sonuna kadar devam eden bir süreç ile bir takım işlemden geçmek suretiyle, emek harcanıp parasını cebinize koyduğunuz zaman rahatladığınız bir serüvenin hikayesidir.
Kış ayının ortasına rastlayan zaman diliminde, yaz’ın salaçlar’da kurutulan tütünler tügül yapılmak suretiyle, çatı altlarına, kuruluklara, kapalı anlara asılmak suretiyle son işlemi için burada beklemetilir. Son işlemden geçirmek için tütün tügülleri ayıklanarak denk haline getirilmek ve tekele teslim sürecinin son aşamasını geçirmesi demektir. Anlattığım işlem 15 günlük bir zaman dilimini içinde, tügül olarak bekletilen tütünler, mahalle içinde komşularda, mal besleyen ahırlara asılıp, yumuşatılarak, ayıklanmak için evlerde oluşturulan temizleme ve denkleme yapılan mekana getirilir. Tügüller’den çözülen iplere dizili kurumuş tütünler, son bir işlemden daha geçirilmek suretiyle, ayıklanarak temizlenir, denk tahtası dediğimiz, tütünlerin balyalandığı şekle göre kesilir, ikili, üçlü sıra şeklinde denk tahtasına dizilmek suretiyle baskılanarak, denk haline getirilir, tütün balyasında kullanılan teliz’i dışına geçirmek suretiyle, biz (çuvalduz) dediğimiz, çıkrıklarda eğrilen kendir iplerini ile sağı solu bağlanan tütün denk dediğimiz balya haline getirilir. Balya halini alan tütünler tekele teslim etmek için her mahalleye verilen sıra ile, sıra tahsisi yapılır. Bu arada Tekel’e eskiler “reci” derdi. Tütünlerin teslim tarihi geldiği zaman sabah erkenden kalkan tütün sahipleri bütün ev ahali ile traktörlerin römörklere sıra sıra dizerek yerleştirir, üstünü kilimlerle kapatmak suretiyle tekel’in yolunu tutulur. Tekelde sırası gelen tütün sahipleri büyük bir titizlikle kantara teslim ederek belgesini eline aldığı tütün sahibi teslim ettiği belgelerle pasa hesabı yapılarak evrakları eline verilir. Bu evrakları eline alan tütün üreticisi Ziraat Bankasının yolunu tutar, bankada da sıra vaardır tütün parasını almak için sıraya girer, tütün yapanların en zevkli ve güzel anı Ziraat Bankasından tütün paralarını aldığı andır.
Bir zamanlar Gümüşhacıköy ilçemizde hayatın bütün akışı tütün üzerine kuruluydu, kredi kartının olmadığı zamanlar, ilçemizdeki esnaf ve ekonomik işlemlerin yüzde seksenine yakını tütün avansı ve tütün parasına göre ayarlanırdı. Özel günler düğün ve dernekler tütün gündemine göre ayarlanırdı. Bir yıl çileli bir şekilde geçen tütün işlemi, Tekel (Reji)’ye tütünün teslimiyle biter ve Ziraat Bankasından parasını alan tütün üreticileri, yıl içinde veresiye aldıkları bakkal’a, manifaturacı’ya, ayakkabıcı’ya, beyaz eşyacıya borçlarını ödemeye giderdi.
Alınan para ile bir yıl boyunca yapılan borçlar kapatıldığı gibi, temel ihtayaçlar olan yağ, un, şeker gibi temel ürünler çuval hesabı eve erzak olarak alınır. Ev ahalisinin tütün parasına olan talepleri gideriler.
Kışın en zevkli anı ise soğukta oynadıkdan sonra eve geldiğimizde güldür güldür yanan soba kenarında, sobanın borusuna elimizi değdirir çeker, fırınlarda yapılan somun ekmeğinin dilimi üzerine sürülen sana yağının üzerine toz şekeri ekerek yenmesi bambaşka olurdu.
Yine kış günlerinden çarşıya yansıyanlar ise, köprübaşında balık satışının yapılması, kasa ve odunlar yapılarak ızgara üstüne balıkları dizer balık kokusu çevreye yayılırdı. Kış aylarında satılan meyveler arasında mandalina, portakalın önemli bir yeri vardır. Hiç unutmuyorum, köprübaşında portakal yüklü bir kamyonun çay uçtuğunu görmüştük hacıköyde ise herkes bunu izlemeye gelmişti.
Kış aylarının bir diğer özelliği ise soğuk kış günlerinde sobalarda odun yakılmasıdır. Odunculuk sektörünün en kapsamlı satıcısı Sarayüzü köylüleridir. Mahalle başlarında sokak aralarında eşşek ve atlar da yüklü odunları satan oduncular alıcılarını beklerdi.
Gümüşhacıköy ilçemizde eski kış günlerine dair söylenecek birçok şey var ama benim aktaracağım bu kadar. Şimdilerde ise ne eski günler, nede eski insanlar kaldı bizlerde eskimeye başladık, her şeyin eskisi gibi bizde anılarımızla yetineceğiz.